Deprem bölgesi Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde, 207 hektarlık bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesi, bölge sakinlerinde büyük bir endişe yaratmıştır. Bu karar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından alınmış olup, hem hasarlı hem de hasarsız binaları kapsamaktadır.
Kentsel dönüşümü hızlandırmayı amaçlayan bu karar, ilk kez Hatay’da uygulanmaya başlamıştır. Rezerv alanı ilan edilen bölgedeki yaklaşık 50 bin kişi, bu durumdan doğrudan etkilenmektedir. Alana dahil olan yapılar, hasarsız bile olsalar, imar planı bütünlüğü oluşturulması gerekçesiyle yıkılacak, ödeme gücü olmayan yurttaşların tapularına el konulabilecektir.
Yeni kanun düzenlemesi, deprem bölgesindeki yıkım kararlarının iptalinin önlenmesi ve yargı süreçlerinin hızlandırılması gibi amaçlar gütmektedir. Ancak bu durum, rezerv yapı alanı ilan edilen yerleşim yerlerindeki hukuksuz uygulamaların yasallaştırılmasına ve derinleştirilmesine yol açabilecektir. Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Esin Köymen, yeni yasanın, özellikle yoksul kesimleri kentin daha ücra bölgelerine itebileceği konusunda uyarıda bulunmuştur.
Bu süreç, sadece hukuki ve yapısal bir mesele olmaktan öte, yurttaşların temel yaşam haklarını ve sosyal adalet anlayışını da derinden etkilemektedir. Bölge sakinlerinin ve yetkililerin bu konuda atacağı adımlar, gelecekteki kentsel dönüşüm projeleri için bir örnek teşkil edebilir. Hatay’da yaşananlar, kentsel dönüşüm ve afet yönetimindeki politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Bu durum, yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin, afet sonrası kentsel dönüşüm süreçlerini nasıl yönettiğini ve bu süreçlerin toplum üzerindeki etkilerini daha geniş bir perspektiften ele alınmasını gerektiriyor. Özellikle, yurttaşların mülkiyet haklarına ve yaşam kalitelerine dair endişeleri, bu tür kararların alınmasında daha fazla dikkate alınmalıdır.
Bu süreç, aynı zamanda, kentsel dönüşümün sadece yapısal bir mesele olmadığını, aynı zamanda sosyal ve ekonomik boyutları da olduğunu göstermektedir.